Sen, belki de bu mektubu aslında sana yazdığımı hiç bilmeden
okuyacaksın.
Ben, Senin bunu okurken parmağınla yanağına dokunduğunu,
Gözlerini hafifçe kıstığını,
Saçlarını kulağının ardına attığını görmeyeceğim.
Elimin uzanamadığı yerlere kelimelerimle sokulmaya
çalışmamın,
Kırılgan harflerden kurulmuş görünmez bir köprüden,
Sana doğru yürürken düşmekten böylesine korkmamın,
Sana tek bir bakışla anlatabileceğime inandığım,
Ve birçoğunun belki bir ismi bile olmayan birçok
duygunun,
Her birine isimler bulmaya uğraşmamın beni nasıl
yaralayıp yorduğunu bilmeyeceksin.
İlerde bir gün bana çok karmaşık ve anlaşılmaz
gözükecek olsalar da,
Şu anda bana,
Kendime saplamak için elimde tuttuğum çelik bir
bıçak gibi sade ve,
İçmeye hazırlandığım zehirli bir su gibi berrak
gözüken duygularımın,
Keskin ve yakıcı tadını onların üstünü örten
sözcüklerin altından çıkarıp çıkarmamakta,
Duyduğum kararsızlığı da herhalde sana hiç
anlatamayacağım.
Halbuki bütün korkunçluğu sadeliğinde gizli olan
duygularım o kadar açık ki.
Ben senin memelerini aklınla birlikte
özledim.
Gülüşün, kasıklarının buğday yalazı parlaklığıyla
birlikte aklıma geliyor.
Yorulduğumda, bıktığımda, yenilginin tam kıyısında
durduğumu hissettiğimde,
Beni sadece bana dokunarak iyileştirebileceğini
biliyorum.
Değmeden,
Hattâ bazen seni görmeden,
Hissettiğim bedeninin o yumuşak sıcaklığını
istiyorum.
Yalnızım.
Kendimi yalnız hissediyorum ki,
Bu yalnızlıktan da kötü.
Benim yalnızlığımı ve kendimi yalnız hissetmemin
yalnızlıktan da kötü olduğunu anlayacak,
Senden başka kimsem yok.
Ve sen de yoksun.
Belki de hiç olmayacaksın.
Sözcüklerden oluşturmaya uğraştığım bir köprüden
sana ulaşmaya çalışacağım.
Ve biliyor musun, sen bütün bunları okurken, ben yazdıklarımı şakacı gülüşlerimle
reddedeceğim.
Beni bir gün görürsen, gördüğünün bu satırları sana yazan adam olduğuna
inanmayacaksın.
Duyduğum aşkı, özlemi ve bunları duymaktan duyduğum korkuyu
güvenli bir duruşun ardına saklayacağım.
Yüzümde satırlarımdan bir iz aradığında, onlar orada olmayacak.
Sana nasıl yalvardığımı hiç işitmeyeceksin, sıradan bir 'Nasılsın' sözcüğü saklayacak o
yalvarışı.
Ama bütün bunlar, bu sahte kibir, bu şakacı gülüş, bu sıradan 'Nasılsın' sözü, bu güvenli duruş, içimdeki sesi dindirmeyecek.
Bütün bunlara hiç
aldırmadan bana sarılmanı bekleyeceğim, bazen benden babandan
korktuğun gibi korktuğunu, bazen beni çocuğunu okşar
gibi okşadığını görmek isteyeceğim.
Aralarında dolaştığım
kalabalıklar içinde benim yalnızlığımı gören ve kendimi yalnız hissetmemin yalnızlıktan da kötü
olduğunu sezen bir tek sen varsın.
O kadar sade ki
duygularım.
Memelerini aklınla
birlikte özledim.
Gülüşün, kasıklarının buğday
yalazı parlaklığıyla birlikte aklımda.
Kırılgan bir köprüden
sana doğru yürüyorum.
Sana ulaşamazsam, sesim ve kelimelerim sana
değmezse ve sen bana bir daha dokunmazsan, işte o zaman, korkarım
sonsuz ve sensiz bir boşluğa yapayalnız
düşeceğim.
Beni tut, beni her şeye rağmen
tut.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder