26 Nisan 2020 Pazar

Zihinsel Engelli Çocuklarda Beden Eğitimi


Zihinsel engelli çocukların eğitimi ile ilgili çaba ve deneyimlere dikkat edildiğinde bir soru akla gelebilir. "Zihinsel engelli çocuk da normal gelişim gösteren çocuklar gibi kendini bilme ve anlama ihtiyacında mıdır?" Büyüme gelişmenin sınırları hala bilinmediğinden toplumun da bu konudaki önyargıları önemsenmediğinde hiçbir şeyin olanaksız olmadığı söylenebilir. Bu konuda olumlu düşünmeye devam edecek olursak zihinsel engelli çocukların, normal çocuklardan farklı olmaktan çok onlara benzediğini düşünebiliriz.

Bu düşüncelere dayanarak zihinsel engelli çocuğa bireysel potansiyelini geliştirmesi ve böylece kendini tanıtması ve anlaması anlamlı deneyimler kazanmasını sağlayacak eğitsel yardımlar yapılabileceğini söyleyebiliriz.
Zihinsel engelli çocuklarla çalışırken önce bireysel değer duygusunun geliştirilmesi gerekir. Çocuk "Bana ihtiyaç var, ben isteniyorum, ben seviliyorum" şeklinde düşünmelidir. Bu duygunun etkili bir şekilde geliştirilmesi çocuk ile eğitici arasında önemli duygusal ve tepkisel ilişkinin doğmasına neden olur. Bu olumlu düşünce ve yaklaşım ile çocuğun hareket deneyimleri ile bireysel potansiyeli ortaya çıkarılabilir.

Amaçlı ve anlamlı biçimde düzenlenen hareket eğitimi programları çocuğun duygusal, toplumsal ve psikosomatik yönlerini etkiler. Hareket kavramı, spor, oyun, dans, alıştırma ve keşfedici hareketleri kapsar. Kısacası tüm insan hareketleri bu anlamdadır. Hareketler yolu ile elde edilen bu deneyimler kendi başlarına bir amaç değil büyüme ve gelişmede sürekli ve etkili temel bir araç olarak düşünülmelidir.

Zihinsel engelli çocuklarda büyüme ve gelişmeyi etkileyen önemli eğitsel yardımlardan biri de hareket deneyimlerinin kazandırıldığı beden eğitimi programlarıdır. Bu programların uygulanmasında pek çok güçlükler ile karşılaşılabilir. Uygun bir salonun bulunmayışı, yetersiz aletler, bu konuda yetişmiş bir öğretmenin bulunamayışı gibi nedenler ile bu tip etkinliklere etkin katılım sağlanamayabilir. Tüm güçlüklere rağmen çocukların genel gelişimine büyük katkılarına inandığımız beden eğitimi programlarının mutlaka uygulanması gerekmektedir.

Bu programlar sırasında çocuk, program, eğitici konularında sürekli değerlendirmeler yapılarak, etkili programların ve tekniklerin ortaya çıkarılması mümkündür. Öğretmenler çocuk ile sıcak ilişki kurup onlara güven verecek şekilde tepkilerini ayarlamalı, çalışmalar sırasında çocukların kendi vücut parçalarını tanımalarına yardımcı olmalıdırlar. 

Ayrıca çocuklarda bireysel farklılıklar göz önünde bulundurularak, hareketler basitten zora, oyun düzeninden kurallı hareketlere doğru düzenlenmelidir. Öğretmen hareketler sırasında çok iyi model olmalıdır. Kısa komutlar vererek ve sinyal araçlarından yararlanarak hareketin başlangıç ve bitiş noktalarını belirtmelidir. Hareket öğretimi sırasında öğretmen, çocuğun emniyetini sağlamalı, fiziksel olarak yakın olmalı, çocuğu cesaretlendirmeli ve hareketin sonunda çocuğu ödüllendirmelidir.

Bir beden eğitimi programında üç aşamadan geçilir.

1. Harekete sürükleyici etkinlikler: Çalışmalara genellikle harekete sürükleyici etkinlikler ile başlanır. Yürüme, koşma, sıçrama gibi zindelik verici hoşa giden aktiviteler yapılır. Uygun vücut tutuluşu ve doğru hareket yeteneği kazanılan bu hareketler, mümkün olduğu kadar çeşitli olmalıdır. Aynı zamanda çalışmanın bu aşamasında neşeli bir atmosfer ve canlılık olmalıdır. Bu aşamayı takiben işlevsel egzersizler yaptırılmalıdır.

2. İşlevsel egzersizler: İşlevsel egzersizler eklemleri hareketlendirme, kasları güçlendirme için yapılan hareketlerdir. Öğretmen hareketlerin amaca ulaşması için kontrollü olmalı ve hareketlerin canlı bir biçimde yapılmasını sağlamalıdır. Hareketler sırasında eller, kollar, omuzlar, bel, kalça, bacaklar, ayak bilekleri ve ayaklar çalıştırılmalıdır.

Hareketlerde eklemleri çalıştırmanın yanı sıra esnekliğe de yer verilmesi gerekir. Hareketler taklidi yaptırılabilir. Ayrıca çeşitli küçük aletler de kullanılabilir.
Hareket dizileri program boyunca basitten, zora doğru seçilir. Hareket dizileri farklı vücut parçalarına ait olabilir. Çocuklar bir diziyi iyice öğrendikten sonra diğer bir diziye geçilebilir.

3. Grup etkinlikleri: Grup etkinlikleri çalışmanın en önemli aşamasıdır. Çocukların yaş düzeyleri, gelişimsel özellikleri göz önüne alınarak, gelişimi destekleyen ve oldukça fazla beceriyi içeren çalışmalar planlanabilir. Bu bölümde yaş ve gelişimsel düzeye uygun olarak beden eğitiminin herhangi bir dalı ile ilgili uygulamalar yaptırılabilir.

Yeteneklerine ve gelişimsel özelliklerine göre çocuklar gruplara ayrılır. Yeteneklerde farklılık bile olsa öğretmen alt ve üst düzeylerde hareket yaptırabilir. Çalışmalar sırasında gelişmiş çocuklar diğerlerine yardımcı olabilirler. Böylece çocuklara işbirliği yapmaları için fırsat tanınır.

Ayrıca, öğretmen hareketler sırasında çocuklara başarılı olduklarını sık sık hissettirmelidir. Genel olarak grup etkinliklerinin avantajları şunlardır. Hareketlerde çeşitlilik vardır. Sınırlı araçlardan en iyi şekilde yararlanılır, çocuklara daha çok alıştırma olanağı verilir. Çalışmalarda grup ne kadar küçük olursa çalışma da o ölçüde başarılı olur.

17 Nisan 2020 Cuma

DOĞAL AFETLERDEN KORUNMA YOLLARI


Hepimizin bildiği gibi yeryüzünde birçok felaketler mevcuttur. Bunların çok küçük kısmı tamamen Doğal ve genellikle engellenmesi mümkün olmayan felaketlerdir.
Örnek olarak..
a. Fırtınalar...
b. Yıldırım Düşmesi..
c. Yanardağ Patlamaları..
gibi olaylar gösterilebilir.
Bir kısım felaketler aslında hafif hasarla geçiştirilebileceği halde,insanoğlunun hırsı ve ihtirasıile hareket etmesi yüzünden Ekolojik dengenin bozulması sonucu çok büyük maddi ve manevi zararlara neden olabilmektedir..
Örneğin..
a. Depremler..
b. Yangınlar..
c. Erezyon..
d. Su ve Sel Baskınları..
e. Kuraklık..
ve benzeri felaketler söylenebilir. 
Ayrıca sadece insanoğlunun sebep olduğu felaketler var ki.
Onlardan bazıları..
a. Savaşlar..
b. Trafik Kazaları..
c. İş Kazaları..
Görüldüğü gibi, İnsan faktörü birçok felaketlere neden olmaktadır. Öyle ise, hepimize düşen birinci görev, bahsi geçen olayları oluşmadan önce önlemeye çalışmak ikinci aşamada ise tedbirli, bilinçli ve hazırlıklı olmaktır. Bunu sağlamak için genel hatları ile bütün bu olayları inceleyelim.
1-Fırtınalar (Tufan,Tayfun) : 
Fırtınalar bilindiği gibi kuvvetli rüzgarlar sonucunda meydana gelen doğal olaylardır. Yağış ile birlikte esen şiddetli rüzgarlar  Tufan, kurak ve yağışsız esenler ise Tayfun olarak isimlendirilmektedir. Bu kuvvetli rüzgarlar esnasında hortum tabir edilen helezonik girdaplar ve deniz veya göllerde yüksek dalgalar ve taşmalar meydana gelmektedir. Halen yeryüzündeki ölümlü felaketlerin 1000'de 2'sini fırtınalar oluşturmaktadır.
Emniyet Tedbirleri : 
Genel acil ikaz sistemi, Bloklar halinde ve sağlam monte edilmiş parçalardan oluşan çatılar yapmak, Kalın cam kullanmak, Dış yüzeylerde fazla aksesuar kullanmamak, Sığınak yapmak, Çevreyi ağaçlandırmak, Taş bloklardan yüksek duvarlı marinalar inşa etmek.
Bireysel Tedbirler : 
Evde iseniz, Elektrik, Su, Doğalgaz veya Tüpgaz donanımlarını kapatmak, Denize yakın yerlerde mümkün olan en üst noktaya gitmek, Varsa sığınağa gitmek eğer yoksa camlardan ve kapılardan uzak durmak, yere yatmak, uçuşa bilecek cisimlerin çarpma tesirini engelleyecek, yastık yorgan gibi şeylerle bedeni emniyete almak. Dışarıda veya Araç içinde iseniz, en yakın sığınağa veya güçlü görünen binaya sığınmak. Denizde iseniz, can yeleği giymek, sahile fazla yanaşmamak, teknenin dışına yakın en emniyetli yere sığınmak.
2-Yıldırım Düşmesi : 
Bulutlarda yüklü manyetik enerji kutuplarının çakışması sonucu meydana gelmektedir. Bazan bulutsuz ortamlarda'da gene aynı sebebe bağlı olarak yıldırım düştüğü görülmüştür. Yıldırım yüzünden meydana gelen ölüm oranı çok küçük olmakla birlikte, yangınlara sebebiyet verme oranı 1000'de 6'dır.
Emniyet Tedbirleri : 
Yüksek ve dış yüzeyinde metal oranı fazla olan bina ve yapılarda paratoner tertibatı kurmak. Alıcı görevi gören anten ve benzeri aletlerin uç noktalarının iletken olmayan maddelerle izole edilmesi, Zemin ile direkt irtibatının kesilmesi.
Bireysel Tedbirler : 
Yağışlı havalarda, aşırı metal bulunan alanlardan ve ağaçlık alanlardan uzak durmak. Çok fazla yıldırım düştüğü anlarda, mevcut alıcı ve verici aletleri (Telsiz, Telefon, Tv. vs.) kapatmak veya kullanmamaya çalışmak.
3-Yanardağ Patlamaları : 
Yeryüzü çekirdeğinde mevcut bulunan mağma'nın (sıvı eriyik) ısıdan oluşan basınç sebebiyle, yeraltındaki tüneller vasıtasıyla yer üstüne çıması sonucu oluşmaktadır. Bu tünellerin dünyadaki çıkış noktalarının hemen hepsi bilinmektedir. Tünellerin çıkış noktaları denizlerin altında (özellikle Atlas Okyanusu'ndaki sıradağlarda) mevcuttur. Dünya çekirdeğinin sürekli soğuma eğiliminde olması yüzünden birçok volkan (yanardağ) faaliyetini yitirmiş görünse de, her zaman faaliyete geçme ihtimali mevcuttur. Halen Dünyada ki ölüme sebebiyet oranı 1000'de 2'dir.
Emniyet Tedbirleri : 
Volkanlara yakın bölgelerde yerleşim alanları oluşturmamak.
Bireysel Tedbirler : 
Hiçbir surette bu alanların yakınında bulunmamak, eğer oluşmuşsa en uzak ve en yüksek fakat ağaç veya sık bitki örtüsü olmayan bölgeye hızla intikal etmek.
4-Depremler : 
İnsanoğlunun halen en sık karşılaştığı ve en yıkıcı felaketlerden birinci sırada gelenidir. Son bir yıl içinde dünyada meydana gelen felaketlerde ölen 4.180.000 kişiden % 50’si depremler sonucunda hayatını kaybetmiştir. Yeryüzünün 35-40 Km. Altına kadar uzanan yer kabuğu sürekli hareket halinde olduğundan dolayı kıtalar birbirlerine yaklaşıp, yaslanmakta. 
Bu yaslanma esnasında oluşan basınç sebebiyle yerkabuğu kırılmakta ve açığa çıkan enerji depremlere sebep olmaktadır. Açığa çıkan enerjinin % 1’i sismik kalan kısmı ise dalga enerjisi olarak kendini göstermektedir. İşte binaların yıkılmasına bu dalga enerjisi sebep oluyor.
Enerjinin yeryüzüne çıkmasına kadar geçen süre yaklaşık 100 sn. yani diğer bir deyişle, depremin başladığı noktadan yeryüzü üzerine çıkması 1.5 dk. Civarında sürmektedir. 
Kabuğun kırıldığı çizgi’ye Fay hattı denilmektedir. Fay hatları, sürekli olarak kırılmaya ve dolayısı ile deprem meydana gelmesine müsaittir. Günümüz teknolojisi ile, yeryüzündeki fay hatlarının tamamının yeraltı haritaları çıkartılmıştır. Maalesef Ülkemizin üzerinde bulunduğu yeryüzü parçasının altında birçok fay hattı mevcuttur ve % 95 gibi korkunç çoğunluktaki kısmı etkilenmektedir. Ortalama her 6 yılda bir ülkemizin herhangi bir yerinde depremlere sebep olmaktadır. Ülkemizde tespit edilen en yüksek şiddetteki deprem 7.9 olarak tespit edilmiş olmasına rağmen,bazı kaynaklarda 8.4’e kadar ulaştığı belirtilmektedir.
Emniyet Tedbirleri : 
Fay hattının tam üzerinde yerleşim alanları, sanayi tesisleri inşaa etmemek,,
Yüksek kalitede, darbeye, esnemeye ve titreşime mukavemetli malzemelerden mamül, statik hesaplamaları olabilecek en yüksek deprem düşünülerek hesaplanmış binalar üretmek, 
İnşaat yapılacak yerin sert arazi parçası üzerine oturmasına dikkat etmek, olabildiğince geniş alanlar içerisinde yerleşim birimleri oluşturmak, 
Çok yüksek ve birbirine çok yakın binalar inşa etmemek, bina temellerinde deprem pabuçları, esneme bağlantıları, kolon çıkışlarında kesinlikle eksik malzeme kullanmamak, 
Kolon filiz demirlerini minimum 16 mm. Kalınlığında beton’un tutunmasını sağlayacak tipteki spiral yüzeyli evsaflı çelikten yapmak, 
En üst katlarda dahi 12 mm. den daha ince çelik kullanmamak, 
Zemin katlarda perde duvarlar yapmak, 
Üst duvarlarını mümkün olduğunca delikli ve çabuk kırılmaya müsait tuğla yerine prefabrik tabir edilen hazır beton duvarlardan veya sıkıştırılmış ytong tabir edilen briket’ten yapmak,
Kolon kiriş bağlantılarını kaliteli çelik mamüllerle ve endüstriyel beton ile oluşturmak,
Kat tabanlarında yapılan çelik hasır aralıklarının sık ve birbirine sağlam akuple edilmiş ve taban beton kalınlıklarının minimum 15 cm. Kalınlığında olmasına dikkat etmek. 
Etkileşimli bölgelerde, deprem sonrası müdahale edebilecek, kurtarma, söndürme, sağlık, güvenlik, dağıtım, istihdam, istihkam ve defin birimleri oluşturmak,
Bu birimleri bütün vatandaşların katılacağı sivil teşkilat ve kuruluşlar haline getirmek ve bunları sürekli teyakkuz durumunda hazır tutmak.
Bu birimlerin kullanabileceği, makina, edavat, teçhizat ve malzemeyi stoklanmış ve her an kullanıma hazır halde bulundurmak.
Olası depremlere karşı önceden senaryolar oluşturmak, oluşturulan bu senaryoları ülkenin çok büyük bir bölümünde aynı anda deprem olacağı varsayılacak şekilde geniş kapsamlı yapmak.
Deprem bölgesine yapılacak intikal ve sevkiyatın her türlü olumsuz şartta dahi nasıl sağlanabileceğinin planlarını yapmak ve sürekli bu plan ve senaryoları güncelleştirmek,
Gelişen teknolojinin ürettiği yenilikleri takip ederek stok etmek.
Uluslararası kurtarma ve deprem ekipleri ile sürekli bilgi alışverişinde bulunmak bu ekiplerle birlikte geniş kapsamlı deprem tatbikatları yapmak.
Deprem sonrası kurtarılabilecek tek bir insanın bile bütün bu harcamalardan çok daha değerli olduğu bilincine varmak ve bu bilinci ülke genelinde herkese yaymak.
Bireysel Tedbirler : 
Öncelikle gerek satın alınan gerekse inşaa ettirilen binalarımızın, statik deprem hesaplarının yapılmış olup olmadığını araştırmak,
İçeride kolon, kiriş ve duvarların kontrolünü yapmak veya daha emniyetli olması için bir uzmana incelettirerek bilgi ve görüşünden istifade ettikten sonra, bina veya daireyi satın almak veya inşaa ettirmek.
Deprem meydana geldiği anda, panik içerisinde kaçmaya çalışmak veya pencere veya balkonlardan atlamak yerine, kapı eşikleri altına sığınmak, sağlam masa, karyola altına saklanmak,küçük veya yaşlıların aynı şekilde davranmasını sağlamaya çalışmak,deprem sarsıntısı geçene kadar beklemek, sarsıntı hasarsız atlatılmış ise, dahili elektrik, su, gaz, doğalgaz ünite ve tesisatlarını emniyete almak, giyinik değil ise giyinmek, kıymetli eşya, para,mücevher, kimlik gibi şeyleri, ilkyardım da kullanılabilecek malzemeleri alarak, sükunetle disiplin içinde binayı terketmek. 
Büyük şiddetteki sarsıntıdan sonra oluşan ve artçı tabir edilen küçük şiddetli sarsıntıların verebileceği hasarlara karşı etrafında yüksek binalar olmayan açık alanlara intikal etmek.
Halihazırda bulunan yaşlı veya çocukların güvenliğini sağladıktan sonra,gücü ve bilgisi yetebilecek insanların deprem bölgelerinde kurtarma çalışmalarına iştirak etmesi.
Eğer bina içinde iken yıkıntı olmuş veya enkaz altında kalınmış ise, öncelikle bedeninizi kontrol etmek,etrafı keşfetmeye, sizinle birlikte enkaz altında kalabilecek kişiler ile ve dışarı ile irtibat kurmaya çalışmak, hareket etme imkanı varsa, onlara yardım etmeye ve dışarıdan gelebilecek kurtarma ekiplerine yerini ve durumunu bildirmeye, su ve gıda bulunabilecek alanlara ulaşmaya ve oksijen alışverişini sağlamaya çalışmak, bu esnada mümkün olduğunca az güç ve enerji tüketmeye dikkat etmek.
Eğer enkaz altında kıpırdayamayacak durumda kalınmış ise,fazla hareket etmemek, fazla enerji tüketmemek, ses ile yerinizi belli etmeye çalışmak, düzenli ve periyodik sesler çıkarmaya çalışmak ve muhakkak kurtarılacağını düşünmek.
Araç içinde iken, deprem hissedildiği anda paniğe kapılmadan aracı yolun kenarına çekmek, ani fren yaparak arkadan gelen araçları tehlikeye atmamak, Yüksek binalardan uzak durmak, açık bir alana park etmek, Yolda meydana gelebilecek yarık ve çatlaklara dikkat etmek, Acil yardım araçlarına engel olmamak için mümkün olduğunca yol dışına park etmek, Belirli bir müddet trafiğe çıkmamak.
En geçerli önlem : 
Mümkün olduğu takdirde, insanın insan gibi muamele gördüğü, hayvanlar’dan daha üstün görüldüğü, gerek kendisinin gerekse çocuklarının istikbalinden endişeye düşmeyeceği, vatandaşlarından herhangi birisinin parmağına iğne batsa o acıyı hisseden devlet adamlarının yönettiği, insanları birbirine saygılı ve sevgili, rüşvetin, hırsızlığın, arsızlığın itibar görmediği bir başka ülkeye göç etmek veya en azından çocuklarının bunu yapmasını sağlamaya çalışmak. Bu konuda pek çok alternatif halihazırda mevcut.
5-Yangınlar : 
Sayısız sebeplerden ve hemen hemen her ortamda meydana gelmekte olup en sık rastlanan felaketlerden birisidir. Halen Yangınların doğal nedenlerden oluşma oranı 1000'de 9 oranındadır. Geri kalan oranın tamamı insanların ihmal ve tedbirsizliklerinden meydana gelmektedir. Ölüme sebebiyet verme oranı 100'de 3'tür.
Emniyet Tedbirleri : 
Ormanlık ve sık bitki örtüsü olan alanlarda, sigara içmemek, ateş yakmamak, camdan mamul veya parlak yüzeyli herhangi bir madde veya metali bu alanlara atmamak, (atılmış sigara paketlerinin içerisindeki aluminyum folyo kaplı kağıtların bile yangına sebebiyet verdiği tesbit edilmiştir.) yanıcı veya çabuk tutuşabilen kimyasal maddelerin ambalajlarını bırakmamak.
İşyerlerinde ve konutlarda, yangın tesisat ve alarm sistemi (duman veya ısı dedektörü ile siren sistemi) yaptırmak, yeterli sayıda yangın söndürme cihazı bulundurmak, katlı binalarda yangın merdiveni ve acil çıkış kapıları bulundurmak, elektrik tesisat ve tertibatlarını dış temasın olmayacağı şekilde veya izoleli yapmak, akım gücüne uygun termik şalter ile irtibatlandırmak, yanıcı, parlayıcı, patlayıcı maddeleri bulundurmamak veya bu tür maddelerin bulunduğu alanları ayrı bölümler haline getirmek ve bu alanların serin ve hava dolaşımına müsait olmasını gözetmek.
Bu bölgelerde sigara içilmesini, kaynak, taşlama yapılmasını yasaklamak. 
İçerisinde basınçlı madde bulunan tüp, depo gibi şeylerin etrafını izole etmek, sağlam bölmeler içerisinde veya çalışılan veya yaşanılan ortamların dışında veya uzağında bulundurmak. 
Çocukların erişebileceği yerlerde çakmak, kibrit gibi şeyler bulundurmamak vs. Ekilen tarla ve arazilerde hasat'tan sonra kalan sap ve kökleri (anız) yakarak yok etme yöntemini kullanmamak. (Anız Yakmak T.C. Kanunlarının 3 ayrı maddesinde cezai müeyiddelerle yasaklanmıştır.)
Bireysel Tedbirler : 
Ormanlık veya sık bitki örtüsü bulunan arazilerde meydana gelen yangınlarda eğer yangın henüz başlangıç aşamasında ve söndürülebilir durumda ise ve çevrede bulunanan insanlar varsa onlarıda haberdar ederek müdahale etmeye çalışmak aksi takdirde rüzgarın esme istikametine doğru hızla uzaklaşmak ve en yakın yerleşim biriminde ilgili birimlere ihbar ve ikaz etmek,eğer imkan varsa söndürme çalışmalarına iştirak etmek.
İşyerleri veya konutlarda, öncelikle çevredekileri alarm, kampana veya ses vasıtasıyla ikaz etmek, elektrik şalter veya sigortalarını kapatmak, çocuk, yaşlı, hasta veya sakat kişileri ve yanıcı, parlayıcı patlayıcı maddeleri ve basınçlı kap veya tüp veya tüpgazı uzaklaştırmak, yangına türüne uygun alet veya maddelerle müdahale etmek. (Örneğin petrol, tüpgaz veya doğalgaz, plastik, kauçuk ve elektrik yangınlarında kesinlikle su ile söndürme yapılmaz.
Bu tür yangınlarda,kimyevi toz veya köpük kullanılmalı, söndürme işlemine yanan bölgenin en uç ve en alt noktasından müdahale edilmelidir.) 
Duman zehirlenmesi ihtimaline karşı eğer maske varsa takmak yoksa ıslatılmış bir kumaş veya bez ile ağız ve burunu kapatmak, saçları örtmek, naylon veya sentetik kumaştan yapılmış giysileri çıkarmak, çıplak el ile aleve müdahale etmemek, söndürme ihtimali görünmeyen durumlarda yangın mahallinden veya alevlerden uzaklaşmak, dışarı çıkma ihtimali olmayan hallerde olabilecek en uzak noktaya gitmek.
6-Erezyon : 
Ağaç ve bitki örtüsünün yok edilmesi, Yangınlar gibi belirli sebeplerden meydana gelmektedir.
Ayrıca akarsuların ve nehirlerin yoğunluğu da bir etkendir. Dünyanın birçok bölgesi bu tehlikeye maruz kalmakla birlikte halen ülkemiz için en büyük tehlikelerin başında gelmektedir. Fakat,insanlarımızın bilinçsizliği ve umursamazlığı yüzünden çok geri planda kalmaktadır.
Sadece bazı Belediyelerin,Kuruluşların ve TEMA vakfının olağanüstü gayretleri ve çabaları bu sorunu çözmeye yetmeyecektir. Çünki maalesef ülkemizdeki ağaç ve bitki örtüsü hızla yok edilmektedir. Ülkemiz üzerinden akmakta olan nehir sayısının fazla olması ise bu çöküşün hızlanmasına neden olmaktadır. Önemsenmeyen bu sorun gerçekte Ülkemiz için gelecekte çok büyük bir felaket olacaktır.
Emniyet Tedbirleri :
Tahrip olan ağaç ve bitki örtüsünün en az iki misli yenileme yapmak, orman yangınlarına karşı hassas ve tedbirli olmak,akarsu kenarlarında,dik yamaçlarda ve eğimli yüzeylerde, kök yapısı sağlam, ortama uyum sağlayabilecek ağaçlandırma, setlendirme çalışmaları yapmak, doğal yaşamı muhafaza etmeye çalışmak, doğal park alanlarını çoğaltmak, konunun aciliyetini ve ehemmiyetini kavramak, bütün insanları bu çalışmalara katılmaya teşvik etmek, uluslararası bilgi ve yardım alışverişinde bulunmak, bütçeler oluşturarak bu bütçeleri doğru yerlere, doğru yöntemlerle kanalize etmek.
Bireysel Tedbirler :
Konunun önemini kavramak, Çevredeki bitki örtüsünü korumak, orman yangınlarına karşı dikkatli ve tedbirli olmak, ağaçlandırma çalışmalarına gerek fiilen gerek ise madden iştirak etmek, insanları aynı şekilde hareket etmeye ikna etmek, bu çalışmaları yapan kurum ve kuruluşlara destek olmak, mümkün mertebe faal üye olmak.
7-Su ve Sel Baskınları :
3/2'si su ile kaplı olan Dünyamızın en büyük felaketlerinden birisidir. Büyük çoğunluğu insan hataları nedeni ile ağır zarar ve tahribatlarla sonuçlanmaktadır. Halen büyük hasara neden olan felaketler içerisinde depremden sonra ikinci sırada gelmekte ve toplam ölümlerin % 30'u su ve sel baskınlarından oluşmaktadır.
Emniyet Tedbirleri :
Ağaçlandırma yapmak, nehir, kanal, dere yataklarını kapatarak doldurmamak, bu bölgelerin yakınına ve çukur ve alçak bölgelerde yerleşim alanları yapmamak, yüksek ve sağlam köprüler inşa etmek, bu köprülerin ayaklarını yumuşak veya kaygan zemin üzerinde yapmamak, yeraltı kanalizasyon ve atık su kanallarını büyük ve geniş inşa etmek, bu kanalların çıkışlarını denizlere veya nehirlerin havzalarına vermek, cadde, yol ve köprüler üzerinde suların birikmesini önleyecek giderler yapmak, giderlerin üzerlerine sağlam mazgallar koymak, sel veya su baskını tehlikesine maruz yerlerde yapılmış binaları sağlamlaştırmak, gerekirse bent veya setler inşa etmek, açık kanallar inşa etmek, bu felaket esnasında yüksek yerlerden suyla beraber gelebilecek toprak, taş akma ve kaymalarını önlemek için,kayma tehdidi bulunan yerleri betonlaşmak veya çelik ağ ile örtmek, aynı depremde olduğu gibi tetikte ve teyakkuzda bulunmak, acil müdahale ekip ve teşkilatlarında yeterli miktarda su tahliye pompası, vidanjör, bot bulundurmak, acil müdahale için geniş kapsamlı senaryolar hazırlamak.
Bireysel Tedbirler : 
Unutmayalım ki Gelecek Nesiller'de bizim yaşadığımız Dünya'da yaşayacaklar. Öyleyse gelin hep birlikte onlara güzel ve sağlıklı yaşayacakları bir istikbal verelim. 
Çünkü üzerinde yaşayabileceğimiz sadece BİR DÜNYA'YA SAHİBİZ.
Sanırım sizlerde aynı fikirdesinizdir.

DEPREM NEDİR ?

Depremin sözlük anlamı yer kabuğunun derin katmanlarını kırılıp yer değiştirmesi veya yanardağların  püskürmesi sırsında oluşan, sarsıntı, yerin hareketidir. Deprem bilimi sismolojidir. Gerçek anlamı ise Dünya yüzeyindeki bir kırık boyunca koparak fırlayan, sıkıştırılmış yada gerilmiş kayaların neden olduğu titreşimler ve sarsıntılar biçiminde görülen ani bir enerji boşalımıdır. 

Volkanlardan fışkıran lavlarda küçük sarsıntılara neden olabilir. Yılda yaklaşık bir milyon deprem olduğu tahmin edilmektedir ama bunların çoğu öyle küçüktür ki farkedilmeden geçerler. Yaygın bir yıkıma yol açan gerçekten şiddetli depremler yaklaşık iki haftada bir olur. Neyse ki bunların çoğu okyanuslar altında yer aldığından insanlara zarar vermez. Yüzeyin 700 km. altında oluşan depremlere ne gibi nedenlerin yol açacağı bilinmemektedir.

         
Bir kırık boyunca kayma kırık düzlemi üstündeki sürtünme tarafından önlenir. Bu, enerjiyi ortaya çıkarır; enerjide esnek bir biçim değişimi olarak biriken hareketi üretir.

Örneğin: Bir yay gerildiğinde bu sonuç elde edilir. Sonunda gerilim kritik bir noktaya erişir, sürtünme alt edilir ve kayalar birikmiş enerjilerini öne arkaya titreşerek deprem biçiminde boşaltıp birbirine çarparak fırlatırlar. Esnek biçim değişimini taşıyamayacak duruma gelen kaya büklümleri, bir kırık oluşturacak parçalandıklarında da deprem olabilir.

         
Sismik dalgalar merkezden dışarı doğru, tıpkı bir silah ateşlendiğinde ses dalgalarının yayılması gibi her yönde yayılırlar. 

Başlıca iki tür deprem vardır. 

Sıkışıtırma dalgaları ve makaslama dalgalarıdır.

Sıkıştırma dalgaları içinden geçtikleri kaya taneciklerinin dalga yönünde öne arkaya sallanmalarına neden olurlar. Makaslama dalgaları ise taneciklerin kendi geçiş yönlerine dik açıyla titreşimlerine yol açarlar. Her iki tür sismik dalgada da tanecikleri fiziksel olarak hareket ettirmez, yalnızca onların arkasından geçer.

         
Sıkıştırma dalgaları makaslama dalgalarından 1,7 kez daha hızlı hareket eder ve deprem kayıt istasyonunda önce bunlar saptanır. Bu yüzden sismologlar onlara birincil dalgalar, makaslama dalgalarına ikincil dalgalar adını verirler. 

Sismologlar bir başka dalga türü daha bulmuşlardır: Uzun dalga yada yüzey dalgası. En yüksek şoklara yol açan  dalgalardır.

         
Depremin şiddetini ölçmek için richter ölçeği kullanılır. Şiddet ölçüleri öylesine ayarlanmıştır ki, ölçekteki her birim önceki tarafından bırakılan enerjinin 30 katıdır. 2'lik şiddet çok zor hissedilir oysa 7 şiddetinde bir deprem büyük bir alanda yıkıcı etkiye sahip depremin alt sınırıdır.
          
Deprem Nerelerde  Oluşur?

Deprem herhangi bir yerde ve herhangi bir  zamanda oluşabilir. Genel olarak depremlerin kabuğu oluşturan levhaların sınırlarında oluştuğu söylenebilir.

         
Dünyanın çeşitli yerlerinde benzer nitelikte depremlerin tekrarlandığı gözlenmiştir ve buraları hep levha sınırındadır. 

Depremlerin yoğun olarak gözlendiği bölgeler yeryüzünde üç ana kuşak oluşturur:

Pasifik Deprem Kuşağı: Şili'den kuzeye doğru Güney Amerika kıyıları ve Alaskanın güneyinden Aleut Adaları, Japonya, Filipinler, Yeni Gine, Güney Pasifik Adaları ve Yeni Zelanda'yı içine alan en büyük deprem kuşağıdır. Yeryüzündeki büyük depremlerin % 81'i bu kuşak üzerinde gerçekleşir .
        
Alpin Deprem Kuşağı: Endonezya'dan başlayıp Himalayalar ve Akdeniz üzerinden Atlantik Okyanusun'a ulaşan kuşaktır.Yeryüzündeki büyük depremlerin %17'si bukuşakta oluşur.

Atlantik Deprem Kuşağı: Bu kuşak, Atlantik Okyanusu ortasında yer alan levha sınırı boyunca uzanır.


1.DEPREM ÖNCESİ ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER


A. Evimizin depreme hazırlanması

* Konutlar depreme dayanaklı şekilde yapılmalıdır.
* Evlerdeki raflar,duvara sıkıca monta edilmelidir.
* Cam eşya,yanıcı ve patlayıcı maddeler dolapların alt gözlerinde saklanmalı.
* Evlerde mutlaka yangın söndürme aleti bulundurulmalıdır.
* Tablolar ve aynalar oturulan ve yatılan yerlerden uzakta bulundurulmalıdır.  
* Duvardaki çatlaklar tamir ettirilmelidir.
* Aydınlatma araçları oturulan yerin uzağına monta edilmelidir.
* Kombi,şofben gibi ağır ev aletleri duvara sıkıca sabitleştirilmelidir.
* Evlerimizim depreme karşı dayanıklılığı uzman kişilere veya kuruluşlara kontrol ettirilmelidir.
* Acil durumlarda kullanılabilecek malzemeler kolayca ulaşabileceğimiz bir yerde bulundurulmalıdır.
Acil durumlarda kullanılabilecek malzemeleri şu şekilde sıralamak mümkündür:
* El feneri veya ışıldak                                   
* Konserve açacağı bulunan çakı  
* Pille çalışan radyo ve yedek pil                     
* Sürekli kullanılabilecek ilaçlar 
* İlk yardım çantası                                       
* Bot veya spor ayakkabı 
* Kuru gıda konserve ve su                            
* Para
   
B.AİLE FERTLERİNİN DEPREME HAZIRLANMASI
* Aile fertleri deprem sırasında nasıl davranmaları gerektiği konusunda eğitilmelidir.
* Evlerin içinde ve çevresinde deprem sırasında sığınılacak yerler belirlenmelidir.
* Aile fertlerine acil durumlarda elektrik su ve doğal gazın nasıl kesileceği yanan ocakların nasıl kapatılacağı öğretilmelidir.
* Aile fertlerine ilk yardımın nasıl yapılacağı öğretilmelidir.
* İtfaiye ambülans polis ve kurtarma ekiplerinin telefon numaraları ezberlenmelidir ayrıca bu telefon numaraları telefon rehberine kolay okunabilecek büyüklükte yazılmalıdır.

Aşağıda belirtilen bilgiler; aile bireylerine yakın arabalara ve komşulara verilmelidir. 


Böylece kaybolan yakınlar deprem sırasında birbirini kolayca bulur bu bilgiler şunlardır:

* Fertlerin birbirini kaybetmesi halinde buluşacakları üç yer ismi.
* Acil durumlarda aranacak şehir dışında bulunan yakınlarınızın ismi adresi ve telefon numarası.
* Anne ve babanın iş adreslerini ve telefon numaralarını çocukların okul adreslerinizi telefon numaralarını belirten aile belgeleri.

Depremin zararlarını azaltabilmek için alınacak önlemlerle ilgili olarak ayrıntılı bilgi almak isteyenler;

https://deprem.afad.gov.tr/  ulaşabilirler. 
  
2.DEPREM SIRASINDA YAPILMASI GEREKENLER
     
A. KAPALI MEKANLARDA
* Deprem sırasında giriş katında veya yakınlarında bulunuyorsanız hemen dışarı çıkınız .Dışarı çıkarken düşen parçalardan korununuz yüksek katlardaysanız dışarı çıkmaya çalışmayınız paniğe kapılmayınız ve koşuşturmayınız.
* Önceden ev deprem planı yaptıysanız hemen uygulamaya geçiniz. 
* Deprem sırasında çamaşır veya bulaşık makinesi gibi kolayca devrilmeyecek ağır eşyaları kendinize siper ediniz.
* Yatıyorsanız ve kaçma imkanınız yoksa kendinizi yatağın yanındaki boşluğa bırakınız
* Sağlam bir masaya tutunun ve masayla birlikte hareket etmeye hazır olunuz deprem geçinceye kadar pozisyonunuzu değiştirmeyiniz.
* Vitrin mutfak dolabı gibi kolayca devrilebilecek eşyalardan uzak durunuz.
* Yüksek katlı binalardaysanız asansörleri kullanmayınız.
* Sinema tiyatro okul büro gibi kalabalık yerlerde veya yüksek bir binanın üst katlarında bulunuyorsanız deprem sırasında merdivenlere veya asansörlere koşmayınız en yakınınızdaki güvenli bir yerde kendinizi korumaya alınız.
* Gaz sızıntısı olabileceğini düşünerek kesinlikle çakmak kibrit ve mum yakmayınız sigara içmeyiniz.
   
B. BİNA DIŞINDA
Deprem sırasında binalardan düşen yıkıntılardan camlardan bacalardan elektrik direği ve tellerden uzaklaşın. Güvenli bir alanda sarsıntının durmasını bekleyiniz.
    
C. ARABA İÇİNDE
* Araba kullanıyorsanız sarsıntı başladığı zaman bulunduğunuz yer güvenli ise durunuz sarsıntı sona erene kadar araç içinde kalınız.
* Köprü üst geçit tünel gibi çökme ihtimali bulunan yerlerden uzaklaşın.
* lekEtrik direkleri enerji nakil hatları ve ağaçlardan uzak durunuz.
    
3. DEPREM SONRASINDA YAPILMASI GEREKENLER
* Depremden sonra yangına sebep olabileceği için kesinlikle kibrit çakmak ve mum yakmayınız el feneri kullanınız.
* Deprem sona erdiği zaman elektrik şalterini gaz ve su vanalarını yanan ocakları hemen kapatınız.
* Yaralılara ilk yardım uygulayınız yarası ciddi olanları (tehlikeli bir yerde değilse) hareket ettirmeyiniz yetkililerin gelmesini bekleyiniz.
* Çıplak ayakla yürümeyiniz mümkünse bot veya spor ayakkabı giyiniz.
* Bina içinde canlı olup olmadığını kontrol ediniz canlı var ise kurtarma ekiplerine haber veriniz.
* El radyonuzu açınız ve yetkililerin açıklamalarını dinleyiniz.  
* Çok acil durumlar dışında telefonu kullanmayınız.
* Evi terk ederken yanınıza el feneri pilli radyo su kuru yiyecek ilk yardım çantası hava şartlarına uygun giyecek battaniye para ve kredi kartınızı alınız.
* Hasar gören evlere uzmanlar kontrol edip izin vermedikçe girmeyiniz. 
* Aracınızı itfaiye ve ambülans gibi araçlara engel olmayacak yerlere çekiniz şehirden uzaklaşmaya çalışmayınız.
* Yetkililere ve kurtarma ekiplerine yardımcı olunuz yıkıntılar arasında ve sokaklarda dolaşarak görevlilerin işini engellemeyiniz.
* İhtiyacınızdan fazla yardım malzemesi almayınız.
* İçilecek nitelikte temiz su  bulamıyorsanız ve kaynatma imkanınız yoksa 20 litre suya bir çorba kaşığı çamaşır suyu katarak dezenfekte ediniz.   

DEPREME DAYANIKLI TASARIM

Depreme dayanıklı yapı tasarımının iki temel ilkesi: Uygun mimari tasarım ve taşıyıcı sistem seçilmesi ile yeterli dayanım ve sünekliğin sağlanması olarak ifade edilebilir.

Depreme dayanıklı yapı tasarımı ve inşasında başlıca 4 öğeden söz etmek mümkündür. 


Bunlar: Deprem yönetmeliği, diğer tasarım kaynak ve araçları, mesleki denetim ve onay kurumları olarak sayılabilir. 


Bunlardan birincisi olan deprem yönetmeliği öğesine baktığımızda yürürlükte olan deprem yönetmeliğinin, en son araştırma sonuçları ve teknolojik yenilikleri de içerdiği, donatı detaylandırılmasına varıncaya kadar ayrıntılar üzerinde duran bir yönetmelik olduğu görülecektir. 


İkinci öğe olan tasarım kaynakları ve araçları konusunda, maalesef ülkemizin yeterli bir konumda olduğunu belirtmek  zordur. 


Yapıların depreme dayanıklı olarak tasarımında, düzenli taşıyıcı sistem oluşturularak düşey yükleri ile deprem etkisinin yapıda oluşturduğu yatay yüklerin, sürekli bir taşıyıcı sistem ile temellere aktarılması birinci temel ilke olarak ifade edilebilir. Düzenli taşıyıcı sistem seçilmesi, öncelikle mimari tasarımla da ilgili olan bir husustur. Dolayısıyla mimari planların, olabildiğince planda ve düşeyde karmaşık olmayan basit, simetrik ve sürekli taşıyıcı sistem teşkiline uygun, mimar ve yapı mühendisinin ortak çalışması ile gerçekleştirilmesi gerekmektedir.


Taşıyıcı sistemin düzensiz (planda yada düşeyde) olması, yapının deprem davranışını olumsuz etkileyebileceği gibi yapı stabilitesini de tehlikeye düşürebilir. 1997 deprem yönetmeliği düzensizlikleri ve bu düzensizliklerin mevcut olması durumunda yapılması gereken işlemleri detaylı olarak açıklamıştır.


Bilgisayar ile tasarım çok yaygınlaşmış olmakla beraber mühendisliğin önemi azalmamıştır. çünkü taşıyıcı sistem seçimi ve sünekliği arttırıcı düzenlemeler yapı mühendisinin deneyimine ve depreme dayanıklı yapı tasarımı bilgi birikimi seviyesine bağlıdır.

16 Nisan 2020 Perşembe

DEMOKRASİ NEDİR ?


Gerçek demokrasinin etimolojik kökeni "demos" (halk) ve "kratos" (egemenlik) kelimelerine dayalıdır. Gerçek demokrasi, kısaca, halkın egemenliği demektir. Gerçek demokraside egemenliğin gerçek sahibi "birey" ve nihayetinde, bir devlet sınırları içerisinde yaşayan "halk"tır.

Demokrasi, yüzyıllar boyunca insanlığın hep ideali olmuş, ancak günümüze değin bir "fantazma" olmanın ötesine gidememiştir. Demokrasinin gerçek anlamı, insanlık tarihi boyunca çarpıtılarak anlam erozyonuna ve yorum enflasyonuna uğratılmıştır. Tarihte en katı otokratik rejimler bile demokrasi kelimesini kendilerine yakıştırabilmişlerdir. Marksist demokrasi deyimi bunun bir örneğidir.

Bugün çok özendiğimiz çağdaş batı demokrasileri de maalesef gerçek demokrasinin özüne ve ruhuna tümüyle uygun değildir. Gerçek demokrasi, şüphesiz, bir fazilet rejimidir. Ancak, çağdaş batı ülkeleri demokrasi yolunda çok önemli mesafeler almakla birlikte, bugünkü haliyle bir fazilet rejimi olmaktan çok uzaktırlar.

Günümüzde genel ve eşit oy sistemine dayalı "katılım" ve "temsil" çağdaş demokrasilerin temel özelliklerinden birisidir. Buna temsili demokrasi adı verilmektedir. İkinci olarak, çağdaş demokrasilerde "çoğulculuk" ilkesi geçerlidir. Çoğulcu demokrasi (plüralizm) siyasi partilerin sayıca çok olması ve iktidar için rekabet etmeleri anlamına gelmektedir. Üçüncü olarak, çağdaş demokrasiler, esas itibariyle çoğunlukçu demokrasi özelliğine sahiptir. Çoğunlukçuluk, seçim ve oylama mekanizmasında oy çokluğu ilkesinin geçerli olması demektir. Son olarak, çağdaş demokrasilerin bir diğer önemli kurumu da parlamentonun üstünlüğü ilkesidir. Bu son ilke de, parlamenter demokrasi olarak adlandırılmaktadır.

Bugün, çağdaş batı demokrasilerinde uygulanmakta olan temsili demokrasi ya da yarı- doğrudan demokrasi gerçek demokrasi demek değildir. Gerçek demokraside egemenliğin meşru kaynağı halktır. Günümüz temsili demokrasilerinde egemenlik hakkı ve yetkisi milletin seçtiği temsilcilere devredilmiştir. Dolayısıyla, temsili demokrasilerde seçimle işbaşına gelen siyasal iktidarlar buradan hareketle sık sık "milli irade"yi temsil ettiklerinden sözederler. Uygulamada kendilerini milli iradeyi temsil eden bir kurum olarak gören siyasal iktidarlar, millet adına sahip oldukları güçleri ve yetkileri, seçilmiş oldukları dönem içerisinde gelecek seçimler endişesi ve kuvvetler ayrılığı kurumu dışında başka bir sınırlamaya tâbi olmaksızın istedikleri şekilde kullanabilmektedirler.

Temsili demokrasilerde seçimle iş başına gelmiş siyasal iktidarın, milli iradeyi temsil eden bir kurum olarak kabul edilmesi büyük bir hata ve yanılgıdır. Bir kere, çağdaş temsili demokrasiler çoğunlukçu demokrasi özelliğine sahip olduklarından, demokraside halkın ya da milletin iradesi değil aksine çoğunluğun iradesi geçerlidir. Çoğunluk iradesini milli irade olarak kabul edip, siyasal iktidarı güç ve yetkisini kullanması yönünden tümüyle meşru olarak görmek doğru değildir. Ancak, oybirliğiyle ya da oybirliğine yakın bir çoğunlukla (kaliteli çoğunluk ya da nitelikli çoğunluk) seçilmiş bir iktidar, milli iradenin temsilcisi olduğunu söyleyebilir. Yoksa, basit çoğunlukla iktidarı kazanan bir parti ya da oylarını birleştirerek çoğunluk oluşturan partiler (koalisyonlar) hiçbir zaman milli iradenin temsilcisi olarak kabul edilemezler.

Çoğunlukçu demokrasi; siyasal ilgisizlik, siyasal bilgisizlik ve siyasal unutkanlık adı verilen faktörler dolayısıyla gerçek demokrasi olmaktan fazlasıyla uzaktır. Toplumda herkes siyasal kararlara ve uygulamalara ilgi göstermeyebilir. Bu bireysel ilgisizlik ve kayıtsızlık dışında devlet de bazen depolitizasyon politikası ile vatandaşları siyasal katılımdan uzak tutabilir.

Çoğunlukçu demokrasiyi zaafa uğratan bir diğer neden de siyasal bilgisizliktir. Seçmenlerin eğitim ve kültür seviyelerinin düşük olması gibi nedenlerle vatandaşlar doğru tercih ve kararlarda bulunamayabilirler. Siyasal partiler, siyasal manipülasyonlar (yalan-dolan, aşırı vaatte bulunma, propoganda vs.) yaparak seçmenin cehaletinden istifade ederek onun tercihini kolaylıkla kendi çıkarları doğrultusunda etkileyebilirler. Ayrıca, siyasal unutkanlık adını verebileceğimiz bir diğer faktör dolayısıyla, önceki seçimlerde aldatılmış seçmen siyasal manipülasyonlarla tekrar kandırılabilir.

Bugün çağdaş demokrasilerde halk gerçek anlamda bir siyasal egemenlik imkânından yoksundur. Demokrasi olarak adlandırılan yönetimde maalesef halkın değil, siyasal iktidarın ve çıkar ve baskı gruplarının egemenliği söz konusudur.

Çağdaş demokrasileri esasen plütokrasi olarak adlandırmak mümkündür. Eski Yunanca plutos (zenginler) ve kratos (iktidar) kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş olan plütokrasi kavramı günümüzde çıkar ve baskı gruplarının egemenliği olarak ifade edilebilir.

Bugün, çağdaş demokrasilerde "kutsal parlamento" ya da "yüce meclis" düşünceleri de çoğunlukçu temsili demokrasinin zaafından ve çarpıklığından başka bir şey değildir. Parlamentonun üstünlüğü, yüceliği ya da kutsallığı ancak gerçek demokrasinin kurallarının ve kurumlarının işlemesi ve varlığı halinde sözkonusu olur. Bir kurum, ancak içindekilerle yüceltilebilir. Doğru olmayan karar, tercihler ve çıkar lobileri ile oluşturulmuş bir parlamentonun yüceliğinden ve üstünlüğünden sözedilemez. Maalesef, bugünkü haliyle parlamenter demokrasilerde parlamentonun üstünlüğü fikri o kadar yerleşmiştir ki, parlamentonun yetkilerinin sınırlanması önerilerinin antidemokratik olacağı savunulur olmuştur.

Demokrasi kavramı, yönetimin kimin elinde bulunduğu; liberalizm ise, yönetimin ekonomik güç ve yetkilerinin kapsamı ile ilgilidir. Yönetimin bir tek kişi veya bir grup ya da zümre elinde bulunması "otokrasi"; halkın elinde bulunması ve temsilcileri aracılığıyla kullanılması ise "demokrasi" yi ifade etmektedir.

Devletin ekonomik alandaki gücünün ve yetkilerinin, yani devlet yönetiminin kapsamının sınırlı olduğu bir ekonomik düzen "liberalizm", bunun tersi ise, yani devletin ekonomik güç ve yetkilerinin geniş olduğu; sınırsız ya da aşırı devlet müdahalesinin söz konusu olduğu bir ekonomik düzen ise "totaliterizm"dir. Daha kısa bir ifadeyle, liberalizm, sınırlı devlet; totaliterizm ise, sınırsız devlet ya da aşırı müdahaleci devlet anlamına gelmektedir.

Totaliter rejimlerde tüm üretim faktörleri devlet tarafından sahiplenilmiştir ve özel mülkiyet sözkonusu değildir veya çok sınırlıdır. Totaliter rejimlerde ekonomide merkezi bir planlamayla kimin için, nasıl ve ne miktarda üretim yapılacağına karar verilir. Totaliterizmde ekonomik ve siyasi özgürlükler sözkonusu değildir veyahut oldukça sınırlıdır. Ekonomik özgürlüğün olmaması; üretici için, teşebbüs özgürlüğünün, tüketici için, tercih özgürlüğünün olmaması anlamına gelir.

Uygulamada her ne kadar adına marksist demokrasi ya da sosyalist demokrasi dense de totaliter rejimlerde demokrasi, yani halkın egemenliği değil, bürokrasinin egemenliği sözkonusudur. Sonuç olarak, totaliterizmin demokrasi ile uzaktan yakından bir alakası yoktur. Sovyet Rusya'nın yıkılması ile birlikte totaliterizmin ne kadar anti-demokratik ve özgürlükçü olmayan bir rejim olduğu daha iyi anlaşılmıştır.

Demokrasi, insan haklarını ve özgürlüklerini korumak ve güvence altına almak için yeterli olamaz. İnsanın ekonomik hakları ve özgürlükleri ancak liberalizm ile korunabilir. Liberal ekonomik düzende, hür teşebbüs ve tüketici için tercih özgürlüğü sözkonusudur. Devletin ekonomik alandaki gücünün ve yetkilerinin, görevlerinin ve fonksiyonlarının sınırsız, buna karşın, aşırı devlet müdahalesinin sözkonusu olduğu bir ekonomik düzende, sonuç olarak, bireylerin ekonomik özgürlükleri sınırlanmış olur. Ekonomide serbestlik, liberal ekonomik düzenin temel taşı, olmazsa olmaz koşuludur.

Şüphesiz, demokrasi olmadan da liberalizm yaşayamaz. Hür düşünce, din ve vicdan hürriyeti ancak demokratik bir rejimde sözkonusu olabilir. Demokratik bir rejimde parlamentonun ve siyasal iktidarın güç ve yetkileri sınırlandırılmadığı takdirde totaliter rejime doğru yol almak kaçınılmaz olur.

Demokratik ve liberal bir toplum ancak liberal demokrasi ya da anayasal demokrasi ile gerçekleştirilebilir. Liberal demokrasi, toplumsal uzlaşma ve sözleşme metni olarak kabul edilen anayasalarda, devletin güç ve yetkilerinin sınırlandırıldığı, bireysel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı bir yönetim şeklidir. Bir başka ifadeyle, liberal sosyal düzenin ilkeleri üzerinde toplumsal uzlaşmanın sağlandığı, siyasal iktidarların hukuk kurallarının sınırları içinde güç ve yetkilerini kullandığı yönetim şekli liberal demokrasidir.

Çağdaş demokrasilerde sınırsız siyasal güç söz konusudur. Sınırsız demokrasi anlayışının temel kaynağı Rousseau'nun Halk Egemenliği teorisine dayanır. Rousseau, çoğunluk iradesini ve tercihini, halkın iradesi ve tercihi olarak kabul eder.

Gerçek demokrasi, çoğunluk egemenliğini değil, halkın egemenliğini savunur. Gerçek demokraside çoğunluk oylarına sahip bir iktidarın yetkilerinin sınırsız olmaması gerektiği savunulur.

Çağdaş demokrasilerde yöneticiler sınırsız güç ve yetkilere sahip durumdadırlar. Gerçek demokrasi için, halk adına devleti yönetenlerin güç ve yetkileri mutlaka hukuk kuralları ile sınırlandırılmalıdır. Sınırlandırılmış ve hukuk kurallarına bağlı bir devlet yönetimi demarşidir. Demarşi, demokrasiden daha iyi yönetimdir.

Oybirliği demokrasisi (Doğrudan Demokrasi) günümüz açısından ütopyadan öteye bir anlam taşımamaktadır. Ancak oybirliğine dayalı olmayan bir demokrasi hiçbir zaman mükemmel bir yönetim sistemi olamaz. Günümüzde çoğunluk egemenliğine dayalı bir temsili demokrasi "realite" olarak varlığını sürdürmektedir. Çoğunlukçu temsili demokrasi "ideal" değil, ancak "kötünün en iyisi" bir rejimdir. Günümüzde uygulanan çoğunlukçu temsili demokrasi daha iyi bir yönetim sistemi mevcut olmadığı için kabul etmek zorunda olduğumuz bir yönetim sistemidir. Demokrasinin çoğunluk despotizmi ve keyfiyete dayalı bir oligarşik rejim olmaması için önemli olan, katılımcı-uzlaşmacı-oybirliğine yakın bir sistemi uygulanabilir yapmaktır.

Demokrasi, tüm otoriter rejimlere karşıdır. Eski çağlardan günümüze değin hep halkın değil, bir kişinin yönetimi ve egemenliği (monarşi, despotizm, tiranlık, krallık, imparatorluk, diktatörlük vs.) veyahut da bir grubun ya da zümrenin yönetimi ve egemenliği (oligarşi, teokrasi, aristokrasi, plütokrasi, timokrasi vs.) sözkonusu olmuştur. Halkın egemenliğini temsilcileri aracılığıyla kullandığı iddia edilen demokratik rejimlerde (temsili demokrasi, yarı doğrudan demokrasi) ise, çoğunluğun egemenliği ve tahakkümü söz konusu olmuş, azınlık hakları ise istismar edilmiştir. Çoğunlukçu demokrasi anlayışında halk dört ya da beş yılda bir göstermelik seçim sandıklarına giden "çağdaş köle" durumuna düşürülmüştür.

Eski antik çağlardan günümüze değin "güç" her zaman "güçlünün" elinde olmuştur. Eski Mısır teokrasisi'nde tanrı kimliğindeki Firavun halkın sesi olduğunu iddia etmiştir. Atina Şehir Devleti'nde köleler siyasal toplumdaki haklardan dışlanmış, sömürülmüş ve soyluların egemenliği (aristokrasi) sözkonusu olmuştur. Tarih içerisinde kralların, sultanların, imparatorların ve diktatörlerin egemenliği var olmuştur. 

Oysa, gerçek demokrasi için, halkın gerçek iradesini temsil eden bir yönetimin iktidarda bulunması önemlidir.

Gerçek demokraside prensip olarak "temsili vekalet" değil "emredici vekalet" geçerlidir. 

Bunun anlamı şudur:Egemenliğin gerçek sahibi olan halk, temsilcilerine kendilerini yönetmeleri için bir vekalet vermektedir. Bu içi boş bir vekâlet değildir. Daha açık bir ifadeyle halk, temsilcilerine seçim yoluyla verdiği vekalet içerisinde vekillerinin anayasada belirtilen çerçevede güçlerini ve yetkilerini kullanmalarını istemektedir. Yöneticilerin anayasayı ihlal etmeleri halinde, emredici vekaletin gereği yöneticiler azledilebilirler.

Serbest piyasa ekonomisinin tam anlamıyla işleyebilmesi için, devletin güç ve yetkilerinin, görev ve fonksiyonlarının zaman ve mekan faktörleri ile ülkenin sosyo-ekonomik şartları dikkate alınmak suretiyle tespit edilmesi gerekir. Açık ve serbest toplum için, sınırlı devlet ve sınırlı demokrasi (Demarşi) ilkeleri önem taşımaktadır.

KOLTUK DEĞNEĞİNDEN DÜNYA REKORLARINA

Seneler önce Amerika'nın Kansas eyaletindeki Elkhart kasabasında iki kardeş aynı okulda çalışıyorlardı, işleri ise her sabah binadaki büyük sobaları tutuşturmaktı.

Soğuk bir kış günü, iki kardeş bir sobayı temizleyip içini çalı-çırpı ve odunla doldurdular, iki kardeşten biri, sobanın içindekilere gaz döktü ve ateşledi. Fakat ateşlemeyle birlikte dehşetli bir patlama oldu ve eski okul binası yıkıldı, iki kardeşten büyüğü de bu patlamada hayatını kaybetti. Diğerinin ise ayakları son derece kötü bir şekilde yanmıştı.

Doktor, çocuğun bacağının birinin kesilmesinden başka çare göremedi. Çocuğun ebeveynleri perişan bir halde idiler. Bir çocukları patlamada ölmüş, ikincisi de bir bacağını kaybedecekti. Doktordan, biraz beklemesini istediler. Doktor razı oldu. Anne-baba her gün, doktordan ameliyatı geciktirmesini istiyor ve çocuklarının iyileşmesi İçin Allah'a dua dua yalvarıyorlardı. 

İki ay böyle geçti; ebeveynler ve doktor hemen her gün çocuğun ayağının kesilip kesilmemesi üzerinde münakaşa ediyorlardı. Bu arada çocuğun ana ve babası, çok geçmeden yürüyeceği inancını da çocuklarına yerleştirmeye çalışıyorlardı.

Çocuğun ayakları kesilmedi, fakat sargılar çözüldüğü zaman, sağ bacağının sol bacağından yedi santim kısa olduğu görüldü. Sol ayağının parmakları hemen hemen tamamen yanmıştı. Fakat çocuk inanılmaz bir şekilde azimli idi. Dayanılmaz acılara rağmen her gün egzersiz yapmaya başladı ve bu arada güçlükle de olsa bir iki adım atabileceğini gördü. Yavaş yavaş iyileşen genç nihayet koltuk değneklerini attı ve hemen hemen normal bir şekilde yürümeye başladı. Ve azimli genç, çok geçmeden koşmaya bile başlamıştı.

Hayata küsmeden sabırla mücadelesinin mükafatını gören genç, Elkhart Lisesinden mezun olmadan önce bir mili {1.609 metre) 4 dakika ve 24.7 saniyede koştu. Bu mesafeyi o güne kadar bütün Amerikan liselerinde ondan daha iyi derece ile kimse koşmamıştı.

Liseden sonra Kansas Üniversitesi'ne devam eden genç, sonraları, bir mil yarışında (4:06.8) ile dünya rekoru kırdı ve iki yıl sonra, yarım milde bir dünya rekoru daha kırdı (1:49.7). Onun 1938'de kırdığı kapalı salon bir mil rekoru da (4:04.4) uzun seneler hafızalardan silinmedi.

Bir zamanlar yürümeyen bu çelik iradeli çocuk, şimdi çağdaşlarına nasıl koşulacağını öğretiyordu. Kendisinin geliş­tirdiği metot son çeyrek mili âdeta bir sürat koşucusu gibi koşmaktı. Bu çeyrek mili, o zamana kadar kimsenin belki de düşünmediği bir zaman içinde, bir dakikanın altında koşuyordu. Onun bu sitili, bir zamanlar insan kapasitesinin ötesinde görünen bu dereceyi; bir mili dört dakikanın altında koşmayı mümkün kıldı.

Bacağını kaybetmesine ramak kalmışken dünya şampiyonluğuna yükselen ve New York'taki ünlü Madison Square Garden kapalı salonunda "asrın atleti" ilân edilen bu gencin adını mı sormuştunuz?


Glenn Cunningham...

DOSTLUK İPİ

Genç adam iyi bir terziymiş. Bir dikiş makinesi ve küçücük bir dükkanı varmış. Sabahlara kadar uğraşıp didinir ama pek az para kazanırmış. Çok soğuk bir kış gecesi dükkanı kapatırken elektrik sobasını açık unutmuş ve çıkan yangın onun felaketi olmuş. Artık ne bir işi varmış ne de parası.

Günler boyu iş aramış ama bulamamış. Yük taşımış, bulaşıkçılık yapmış, yine de evinin kirasını ödeyecek kadar para kazanamamış. Sonunda ev sahibinin de sabrı taşınca, küçük bir bavula sığan eşyalarıyla sokakta bulmuş kendini. Mevsim kış, hava ayaz olsa da genç adamın köşedeki parktan başka gidecek yeri yokmuş. Bir sabah iş  arayacak derman bulamamış bacaklarında. Açlıktan ve soğuktan bitkin bir şekilde bankta otururken, kocaman bir araba yanaşmış kaldırıma.

Arka kapıyı açmaya çalışan şoförü kızgınlıkla yana itmiş arabadan inen yaşlı adam,
"Yalnız bırakın beni, parkta dolaşırsam belki sinirim geçer" diye söylenmiş.


Zengin bir işadamı olduğu her halinden belli olan ihtiyar, birkaç adım attıktan sonra bankta titreyen terziyi görmüş. Terzi, adamın üzerindeki paltoya bakıyormuş dikkatle.

Birden siniri geçiveren ihtiyar,
"Zavallı adamcağız kim bilir nasıl üşüyordur, ona nasıl yardım etsem acaba?" diye düşünmeye başlamış.
Oysa terzinin düşlediği paltonun sıcaklığı değilmiş. O, çok kalın ve kaliteli bir kumaştan üretilen bu paltonun sahibine hiç de yakışmadığını ve onun vücuduna uygun şekilde dikilmediğini düşünüyormuş.


Yaşlı işadamı terzinin yanına yaklaşıp,
"Ne o evlat, bu ayazda parkta donmuşsun. İstersen paltomu sana verebilirim" deyince,
"Hayır, teşekkür ederim. Ben sadece bu paltonun size göre olmadığını düşünüyordum. Kumaşı fazla kalın ve sizi olduğunuzdan şişman göstermiş" diye yanıt vermiş terzi.

Yaşlı adam bu cevabı alınca hayli şaşırmış. Çünkü o da üzerindeki paltoya onca para ödediği halde kendisine bir türlü yakıştıramıyormuş.
"Soğuktan titrerken nasıl böyle bir şeye dikkat edebiliyorsun?" diye soran yaşlı adam,
"Ben terziyim" yanıtını alınca,
"Benimle gel, hayat hikayeni yolda anlatırsın" diyerek arabaya bindirmiş bizim terziyi.

Bu karşılaşma, terzinin hayatındaki dönüm noktası olmuş. Böyle yetenekli bir insanın işsiz ve evsiz kalmasına çok üzülen iyiliksever yaşlı adam, terziye bir dükkan açmasına yetecek kadar para vermiş. Bunun karşılığında tek istediği kendi giysilerini bu genç adamın dikmesiymiş.

Terzi yeniden bir işe hem de kendi işine başlamanın heyecanıyla deliler gibi çalışmaya başlamış. Bu arada yaşlı işadamı da desteğini esirgemiyor, onu kendi çevresinden zengin kişilerle tanıştırarak yeni siparişler almasını sağlıyormuş. Küçük dükkan önce kocaman bir modaevine dönüşmüş, sonra da pek çok ünlü marka için üretim yapmaya başlamış.

Terzi artık "ünlü işadamı" diye anılır olmuş. Bir gün ihtiyar adam onu ziyarete gitmiş. Terzi çok büyük bir iş bağlantısı yapmak üzere yurt dışına gidecekmiş ve uçağa yetişmesine az bir zaman varmış. Biraz sohbet ettikten sonra yaşlı adam birden fenalaşmış, kalp krizi geçiriyormuş. Hemen bir ambulans çağırılarak hastaneye kaldırılmış.

Yeni işadamımız ise büyük işi kaçırmak istemediği için uçağa yetişmiş. Yaşlı adam krizi atlatmış ve uzun süre hastanede yatmış, bir yandan da sadece bir kez telefon ederek durumunu soran terziyi bekliyormuş. Fakat terzi daha çok para kazanmak için oradan oraya koştururken bir türlü yaşlı adamı ziyarete gidememiş. Aradan o kadar uzun bir süre geçmiş ki bu sefer de utancından yaşlı adamın kapısını çalamaz olmuş.

Bir süre sonra terzinin işleri yolunda gitmemeye başlamış. Fabrikalarını kapatmak zorunda kalmış ve elinde kala kala yine küçücük bir dükkan kalmış. Utana sıkıla yaşlı adama koşmuş hemen nerede hata yaptığını sormak için. Son derece kırgın olan ihtiyar yine de onu kabul etmiş ama anlatacağı öyküyü dinledikten sonra hemen çıkıp gitmesini istemiş.

Ve başlamış anlatmaya:
"Bir zamanlar fakir bir oduncu varmış. Ormandaki bir kulübede yaşar ve odun keserek hayatını kazanırmış. Bir gün kulübesinde yangın çıkmış ve bu yangın bütün ormanı kül etmiş. O çevrede kimse ona güvenip iş vermeyince, çıkınını alan oduncu, eşeğine binip yola koyulmuş. Ağaçların arasında yürürken birinin kendisine seslendiğini duymuş. Başını kaldırınca konuşanın bir bülbül olduğunu görmüş.
Bülbül ona "Senin haline çok üzüldüm, şimdi öyle bir büyü yapacağım ki eşeğin çok güzel şarkı söylemeye başlayacak, sen de onunla gösteriler yapıp çok para kazanacaksın" demiş. Gerçekten de eşek birbirinden güzel şarkılar söylemeye başlamış.
Oduncu o şehir senin bu kasaba benim dolaşıp eşeğine şarkı söyletiyor ve herkes onları izlemek için birbiriyle yarışıyormuş. Oduncu ve şarkı söyleyen eşeği bütün ülkede ünlenmişler. Bir gün yine bir gösteriye yetişmek için koştururlarken, bülbülün yardım isteyen sesini duymuş oduncu. Bir kedi bülbülü yakalamış ve yemek üzereymiş. Şöyle bir duraklamış ama gösteriye gitmemeyi, onca parayı kaçırmayı gözü yememiş, arkasına bakmadan kaçmış oradan.
Gösteri başladığında ise eşeği her zamanki gibi güzel şarkılar söylemek yerine sadece bir eşeğin çıkarabileceği sesleri çıkarmış.
Oduncu kendisini şarlatanlıkla suçlayan izleyicilerin elinden canını zor kurtarmış. İşte o zaman bülbül ölünce büyünün bozulduğunu anlamış.
Ben de senin bülbülündüm ve sen beni öldürdün, büyü de o yüzden bozuldu. Keşke güzel giysiler dikerken dostluk ipliğini
koparmasaydın..."


Öyküyü dinleyince hemen çıkıp gitmiş terzi, çünkü  söyleyecek bir sözü yokmuş...

Dostluk iplerinizi hiç bir zaman koparmamanız dileğiyle....